AniTR Fan Bölümü > Fan Fiction

[FF] Find a way for escape the lonely life

(1/10) > >>

Meast:
Öncelikle merhaba,bu benim ilk hikaye denemem ve ilk Fan Fiction'um. Önceden doğru düzgün kompozisyon bile yazdığım olmadı.Bu yüzden eleştirilerinizi bekliyorum...

Tür:Drama, romantizm,doğa üstü.

Bölüm 1: Yalnızlığın Hissedildiği Gün
(click to show/hide)"Seni kalbiyle düşünecek birini bulana kadar aramaya devam et" Bu annemin hayal gibi hatırladığım son sözüydü.Babamın dediğine göre annem,çaresi olmayan bir hastalık yüzünden ölmüştü.Bu hastalığın ne isminden eminim ne de kendisinden,ama tek bildiğim şey yağmurlu günde ilk defa yalnız olduğumu hissetmiştim.

.    .   .
Lise 1,ikinci dönem başlangıcının ilk gününden midir bilmem ama,aklımdaki düşünceler bir türlü uyumama izin vermiyor.Rüzgar esintisiyle adeta dans eden perde arasından yeni doğmakta olan güneş ışığı yüzümü okşuyor,güneşi gören kuşların şarkıları beni uyuşturuyordu.


- Saat daha 7.00 sanırım biraz daha uyuyabilirim...

Ben çok düşünen ve hayal kuran ve bazende düşünmekten yorulup uyuyakalan birisiydim ve öylede olmuştu.

-(Uyanır) Saat 8.30 mu?!! Lanet.. hemen hazırlanmaz sam geç kalacağım.

Okul kıyafetlerimi dünden hazırlamam sanırım işe yarayacaktı.Her teli bir yeri gösteren saçlarımı tararken aynanın hemen önünde duran ambalajı bile açılmamış,kullanılmaya hazır bir şekilde bekleyen makyaj malzemem duruyordu.

-Bugünde ambalajını açmayacağım
-(Tebessüm ederek,içinden) Zaten makyajlı halimi gösterecek bir arkadaşım bile yok,eminim geçen dönemden bir kişi beni tanımıyordur bile.

Evden çıkacakken,kapının önünde sadece bir ayakkabısını çıkarmayı başarmış,üzerinde 10 yıldır giydiğini belli eden tozlu ve çatlamış bir deri mont ve elinde tüm mirası gibi sıkı sıkıya tutmuş olduğu bir içki şişesi.

O,benim babam olacak yaşlı bunaktı. Annem ortadan kaybolduğundan beri 10 yıl geçmiş,babam emeklilik maaşını içkiye ve kumara vererek beni tek başına bırakmayı alışkanlık haline getirmişti.Arada bir eve gelir,öğlene kadar yattıktan sonra karnının doyurup giderdi.

Güç bela yatağa attıktan sonra okul yolunu yürümeye başladım.Yerler akşamdan kalma yağmur yüzünden ıslak ve güneş ışığı nedeniyle elmas gibi ışıldıyordu.
Kuşlar bu yollar arasındaki çukurlardan biriken suları içip susuzluklarını gideriyor sonra en yakın ağaca konup ötmeye kaldıkları yerden devam ediyorlardı.

Uzun bir yokuşlu yolun ardındaki okul bazıları için eğlence,bazıları için ise hapishaneyi andıran tüm heybeti ile öğrencileri bekliyordu.
Okul yolunun sağında ve solunda ağaçlar yeri tarif edercesine dikilmişlerdi.Sağ taraftaki alanda tek başına duran bir ağaç ve altında okulu umursamayan bir tavrıyla yatan birisi vardı.Yüzü çekici olduğu kadar yorgun,rüzgarın dalgalandırdığı uzun ve siyah bir saçı vardı,bu yüzü unutmamam gerekiyormuş gibi hissediyordum.Derse geç kaldığından haberi var mıydı acaba?İçten içe uyarmak istesem de oldukça geç kalmıştım zaten.
.   .   .


Sınıfıma doğru yürüdüm.Kapının altından gözüken güneş ışığı ve kapının altındaki aralıktan ayağıma doğru vuran rüzgar ürpertici bir şekilde beni geriyordu.Birden gelen cesaretle kapıyı açtım ve geçen dönemden olan sınıf arkadaşlarım meraklı yüzüyle karşı karşıya kalınca gözlerim hafiften dolmuştu.


Sınıf öğretmeni:

-Yeni nakil öğrenci sen misin?

Sınıf öğretmeni anlaşılan beni her zamanki gibi tanıyamamıştı,doğrusu pekte şaşırdığımı söyleyemezdim.

Ben:

-Hayır,b..ben...
Bölüm 2: Asılsız Haber
(click to show/hide)-Ben geçen dönemden AKANE Izanami.
-(Sessizce)Sanırım hatırlamadınız...

Öğretmen:

-Birşey mi dedin?

-Hayır...

-(Sınıftan gelen ses) -Nakil mi olmuş? -Geçen dönemden mi? -Tatlı biriymiş nasıl da hatırlayamadım? Hahaha. -Haa?Öyle mi? - Hey şaka yaptım şaka! -Hıh...

-Tamam,geç otur şuraya.

Öğretmenin gösterdiği sıra,küçük sınıfta sanki köşeye atılmış ve bu sıra unutulmuş kişilerin oturması için hazırlanmış gibiydi.Bu sırada ders dinlememe imkan yoktu.Camdan esen serin rüzgar ve kaloriferden gelen sıcaklık birleşince beni uyumaya davet eder hissiyatı veriyordu...Ve bu his zilin sesiyle son buldu.
Kahvaltı yemeden evden çıkmamın etkisi kendini göstermeye başlamıştı.Ve bir anda kendimi kantinde buldum.İlk tenefüs olmasına rağmen okulun yarısı kantindeydi. Zaman geçtikçe buranın havasız atmosferi ve birbirine karışan yoğun yiyecek kokusu dayanılmaz bir hal alıyordu.İçten içe çıkmak istesem de boş midem buna izin vermiyordu.

Biraz nefes almak ve kantinde sıra bekleyenlerin azalması için açık olan pencereye doğru yöneldim.Bu bekleyiş sonsuza kadar sürecekmiş gibi hissediyordum.
Dışarıdan gelen bir ses:

-Aç görünüyorsun,ister misin?




Pencerenin açık tarafından el uzanmış ve elindeki ekmeği bana doğru uzatmıştı.Bir ısırık bile almamıştı.Kendimi rahatlamış hissediyordum çünkü biri benimle normal bir şekilde konuşmuştu.Yüzünü görebilmek için kafamı pencereye doğru çevirdim.Siyah ve rüzgardan dalgalanan saçı gözünü kapatmış ağzından başka bir şey göremiyordum.O,ağacın altında yatan çocuktu.Okuldaki bahçenin arkasında yine uyuyor muydu yoksa?
-Teşekkürler,ama alamam.




Karnımın guruldamasını önlemeye çalışıyor bir yandan da neden bu sıkıntıya girdiğimi düşünüyordum.Utangaçlığını bırakıp al işte.Yüzüm utancımdan kıpkırmızı kesilmişti.




-(Ani bir hareketle) Al,bende açım bu yüzden ikiye bölüyorum.Tadı gayet güzel.




İsteksiz de olsa böldüğü ekmeği alarak küçük lokmalarla yemeğe başladım.Şaşırtıcı bir şekilde gayet güzeldi,aşçı mıydı yoksa?Neyin nesi bu çocuk?Ekmeği bitirdikten sonra teşekkür bile edemeden sınıfa döndüm.

.     .     .

Okulun ilk günü olduğundan mı yoksa o çocuğun nasıl biri olduğunu düşünmekten midir bilmem ama okul çabucak bitmişti.Okul çıkışında acaba yine o tek başına olan ağacın altında uyuyacak mıydı?Hiç bir şey demeden yanından ayrılmam çok kabacaydı acaba benden nefret mi ediyor?Eve ulaşana kadar bu sorular aklımda dönüyordu.Bazen kendi kendime konuştuğumu fark etmiyordum bile.
-Lane.. olsun! O, yine çıkarken kapıyı açık bırakmış.




Düşünmekten yorulmuştum hemen yatağıma gidip yatmak için odama gittim.Yatağım dağınık halde ve pencerede açık,bu gidişle hasta olacağım.

Ne kadar yorgun olsam da bir türlü uyuyamadım.
-Saat 2 olmuş bile,yaşlı bunak hala gelmemiş anlaşılan.Biraz hava almam lazım.




Yıldızlar olabildiğince parlak ve göz alıcıydı.Öğlen tıka basa olan oyun parkı şuan sessizliğe gömülmüş haldeydi.
-Buda ne? Parktaki benim yaşlı bunak değil mi?
-Hayır olamaz,benim yaşlı bunak deri ceketini üstünden hiç çıkarmaz,bu, o olamaz.




Öylede olsa bu saatte elinde fotoğraf benzeri şeyle ne işi vardı?Sarhoş birine de benzemiyor. Kıyafetleri de gayet düzgüne benziyor.O da yoksa benim gibi uyuyamamış mı?
- !! Adamın etrafından yayılan bu parlak ışıkta ne böyle!! Gözle...Gözlerim ışıktan yanıyor,bakamıyorum.
-(Gözlerini açar) Demin ki adam nereye gitti?O ışıkta neydi öyle?




Parktaki ışığı kontrol etmeye gittiğim zaman adamdan geriye kalan sadece kıyafetleri ve bir aile fotoğrafı kalmıştı.
(Arkadan gelen bir ses):

-Gördün değil mi?

-(Panikle kafasını arkaya çevirir) S..Sen de ki...




Kantindeki çocuk tam karşımda duruyordu.Rüzgarla dalgalanan saçı şimdi durgunlaşmıştı.Karanlıktan yüzü hala gözükmüyordu.Kimin nesi bu çocuk?
-Senin ne işin var bu...Hey nereye!




Cevap vermeden,arkasını dönmüş,yavaş yavaş karanlıkta kayboluyordu.Şimdi nasıl uyuyacaktım?

Sabah olmuş ve ben 2-3 saatlik bir uykuyla ayaktaydım.O parkın çevresinde daha fazla durmak istemiyordum.Erkenden okula gittim.Dünkü günden sonra kafamı dağıtmak için bir şeyler yapmam gerekiyordu.Çantamdan rastgele kitap çıkarttım.Kitabı okumak için çıkarmama rağmen bir türlü okuyamıyor,dünü düşünüp duruyordum.
-(Sınıfa biri girer): Yo!
-Hey KIRISHIMA haberlere baktınmı?Birileri yine yok olmuş....

-(Birden kitabı bırakıp sıradan hoplayarak):Ne olmuş dedin? Yine mi?.....


Bugün biraz kısa oldu kusura bakmayın. :)

BÖLÜM 3: LOŞ SOKAKLAR
(click to show/hide)
-Hmm?...Bir şey mi dedin?
-Ü...üzgünüm yok birşey.
-(Sessizce)Demek dünkü yok olam adam ilk değilmiş.

Onun bu olayla ne ilgisi vardı?Sadece oradan mı geçiyordu yoksa?Hayır,bu kadar tesadüf fazla olurdu.

-(Sınıf öğretmeni içeri girer.)Herkes yerine otursun.Bugün sınıfımıza yeni bir öğrenci nakil oldu.
-Ben HARU Kiyoshi,umarım iyi geçiniriz.

O...Olamaz bu kadarıda fazla!Bu çocuğun bu sınıfta ne işi var?Sanki beni takip ediyormuş gibi hep karşımda beliriyor.
Sınıf öğretmeni:

-Bu kadar mı yani?
-Adımı bilmeleri yeterli.

Sınıf öğretmeni:
-Peki,arkadaki boş sıraya oturabilirsin.Orada oturan bugün gelmemiş,sonra istersen değiştirebiliriz.


Öğretmenin gösterdiği sıra benim yanımdaki sıraydı.Sanki herşey ayarlanmış bir oyun gibiydi.Dün okul bahçesinde ne yapıyordu?Neden sınıfa o gün gelmedi?Bu sorular aklımda cirit atarken o,sanki beni hiç görmemiş gibi bakmadan sırasına doğru gidiyordu.Bu da beni sinirlendirmeye yetyiyordu.Ama aklımda olan tüm sorularu onu sormaya kararlıydım.
-(Zil çaldığı gibi sırasından kalkarak): Haru! konuşmamız gerek!
(Sınıftan gelen sesler):-Haru mu dedi?
                                            -Yeni gelenlere bak sen.
                                           -Kyaa!Çok cesur...
                                          -Lanet kız,o çocuk benimdi!
-(Sessizce) Ben yeni gelmedim!...

Haru:
-Minnettar olman gerekirken ne bu bakışlar böyle?(Ekmek için teşekkür etmemesinden bahsediyor.)

-Seni vel...Hemen gel benimle!

-Olmaz,bahçenin arkasında işim var,beni takip etme.

-Yine bahçe arkasında uyuyacaksın değil mi?Seni pis sapık!(Diyecek bir şey bulamıyor.)

Bu çocuk kesinlikle beni sinir etmeyi iyi biliyordu.Hayalimdeki profili bir anda silinip yerine şımarık biri kalmıştı.Yüzü ve davranışları kişiliğine hiç ama hiç uymuyordu.Dünki adam hakkında onunla kesinlikle konuşmalıydım.Lafı değiştirip birşeyler sakladığını belliydi.Gözümü ondan bir an bile ayırmamam gerekiyordu.
.     .     .
Eve dönüş yolumuz aynı olduğundan peşine takılmıştım.(Bahanesini hazırlamış.)Ama bir yerden sonra yolunu değişerek gözden kayboldu.Belli ki birşeyler peşindeydi.Bilmediğim yerlerde tek başıma dolanmaktan vazgeçerek evime döndüm.

Görünüşe göre bugün yaşlı bunak eve gelmemişti.Onu düşünecek vaktim yoktu,bir an önce part time işime girmeliydim.Pazartesi günleri hariç günüm epey yoğun geçiyor.Okuldan döndükten sonra part time iş sonra da geceye kadar ders çalışmak zorunda kalıyordum.Eğlenmek veya boş vakit geçirecek zamanım yoktu.

Küçük bir markette kasiyer olarak işe girdim. 12.00 ye kadar çalışıyor olmam dışında tam bana göre bir iş.Bu iş sayesinde yaşamımı sürdürüyordum.Akşamları türlü türlü insanlar buraya gelir:İçkili olanlar,evden atılanlar,akşamları işe çıkanlar,sevgilisinden ayrılınca tatlı krizine girmeye yetecek kadar şekerli şeyler alanlar...Her türlü insanı görmeme rağmen o çocuğu bir türlü nasıl biri olduğunu anlayamıyordum.Ciddi görünümlü yüzünün arkasında şımarık bir sapık...
-(Sessizce kasaya bir şeyler koyarak): Bakar mısınız,bunları alıcaktım..                    

Bölüm 4: Neden?
(click to show/hide)
-Ah, üzgünüm... Buyurun,11.50 TL tutarınız...

-(Parayı alır.)Teşekkürler, iyi akşamlar...


Kasaya yaklaştığını bile hissetmemişim, sanırım onu fazla düşünmeyi bırakmalıyım artık. Fakat bu çocukta kimdi böyle? Bir erkeğin akşamın bu saatinde sadece abur cubur  için markete gelmesi alışkın olduğum bir durum değil. Gizlenmek istermiş gibi kapşonunu olabildiğince çekmiş ama buna rağmen burnuna düşen sarı saçları ve büyük gözleri fazlasıyla dikkat çekiyordu.


-(Tam marketten çıkarken aniden arkasını dönerek): Hey! Ben seni tanıyorum sanırım.

-(Şaşkın bir şekilde dönerek): Sanırım birisiyle karıştırdınız beni, ben pek tanınan tiplerden değilim.

-Sanmıyorum, seni unutmama imkân yok, sen o velet in arkadaşısın. ( Marketten çıkar.)

-Ha..O dediğiniz kişiyle arkadaş falan değilim b...


Kimden bahsettiğini anlamıştım. Onu nasıl oluyor da tanıyordu? Yeni nakil olmamış mıydı? Buda neydi? Bu iki günde yaşadığım olayları hayatım boyunca yaşamamıştım. Birinin benimle konuşması, o kişinin kaybolan birinin yanında belirmesi ve şimdide bu çocuk. Neden birden başıma bunlar gelmeye başladı? Neden? Durgun bir deniz gibi olan hayatım birden fırtınalarla çevrilmiş gibi.
.  .  .[/size][/color]


O velet’e soracağım soruları sabah aklımda tasarlamıştım ama boşa çabaladığımı içten içe biliyordum.O velet yine bir şekilde beni sinirden çatlatana kadar oyalayacak.
Kantinde yaşadığım o günden sonra kendi yiyeceklerimi kendim yapma kararı aldım.Yemek yemek için en rahat olan yer ise okulun arkası olarak seçmiştim.( Haru’nun orada gerçekten ne yaptığını merak ediyor.)
-(Okulun arkasında Haru’yu uyurken görür.):Uyuyor numarası yapma kalk! Uyanık olduğunu biliyorum seni sapık velet!

-(Yanına gidip dürter): Demek cidden uyuyorsun. Ne kadar sıkıcı! (İçinden) Acaba bir şeyler yedi mi? Yine o ekmekten mi yedi acaba? Her gün de o yenilmez ki, çok sağlıksız.

-(Sessizce): Neden uyurkenki görünüşün gibi olmuyorsun ki? Ne...den ben...imle uğraş..ıyorsun.(Uykuya dalar.)


-(Uyanır): La...Uyuyup kalmışım.

-Cık cık cık... Bir bayana argo kelimeler yakışıyor mu?

-Seni!... Tüm hazırladım yemeği yemişsin birde konuşuyor musun? Seni obur sapık!

-Acıkmıştım ne yapayım yani? Sağlıksız ekmek var ister misin?

-Açlıktan ölseydin de kurtulsaydım bende! Sağlıksız... Bir dakika sen dediklerimi duydun mu?

-Ne dedin ki? Uyuyan birinin arkasından konuşulmaz bilmiyor musun?

-Hmf! Neyse ne ver şu ekmeği bana! Seni yalancı sapık!

-(Sessizce): Nefret ettiğin birinin yanında uyuyup kalan birisinin dediği şeylere bak.


-Bir şey mi dedin sen bana?

-Yok bir şey. Çabucak ekmeğini ye, derse geç kaldın.

Sınıf gittiğimde o her zamanki gibi kafasını sıraya koymuş yatıyordu bende öğretmene bahaneler üretmeye çalışıyordum. Güzel bir azar işittikten sonra yerime geçtim.Bu azardan sonra dersi dinlemek içimden hiç geçmiyordu.Üstümde bir ağırlık,halsizlik vardı ve uyuya kalmışım.
-( Kapıyı çalar ): Hocam, okul başkanı adayı olarak sınıfa söyleyeceklerim var.

Bu ses bir yerden tanıdık geliyor...
-(Kafasını kaldırıp, parmağıyla göstererek):  Sen!

Sınıf öğretmeni:

-Akane bir sorun mu var?


-Ü..üzgünüm,yok bir şey.


-Benim ismin Akio Takehiko...


Akio...Demek okul başkanlığına adaylığını koymuş. Konuşurken sürekli gülümsüyor sanki dalga geçmek için aday olmuş gibi.
-(Öğretmene dönerek): Hocam yardım için Akane yi yanıma alabilir miyim?

Akane:

-B..Ben mi?

 
Sınıf öğretmeni:

-Alabilirsin,bugün zaten dersle pek ilgili değil.


.     .     .[/size][/color]


Tüm gün boyunca adaylığının tanıtımı için sınıf sınıf dolaştık. Benim yardımıma ihtiyacı bile yoktu,tek yaptığım yanında durmaktı.Neden beni yardım için sınıftan aldı acaba?
Akio:

-Bu son sınıftı,zaten birazdan çıkış zili çalıcak yardımın için teşekkürler,sayende eğlendim. ( :) )


-Ne yardımı? Ben bir şey yapmadım bile. Seni eğlendiricek bir şey de yapmadım hem.


-Hehe...Haklısın...Yarın görüşürüz başkan yardımcısı...


-Başkan yardımcısı mı?! Ne diyo.. Hıh, ne halin varsa gör! ( Gider )


-( Akio’nun arkasına biri yaklaşarak ): Hey başkan bozuntusu...



Bölüm 5: Issız Düşünceler
Yeni bölümde değişimi fark edeceksiniz ve bu değişiklik konusunda eleştirinizi bekliyorum. :) Bu yüzden kısa tuttum.



(click to show/hide)Bir günüm diğer günümden farklı olmayan hayatım birkaç gün içerisinde bu denli değişime uğraması beni endişelendirdiği kadar da yormaya başlıyor. Günlük programım sekteye uğruyor ve bu kısa zaman içinde düzenimin bozulmuştu. Artık buna izin vermeyeceğim!Eski düzenli belkide sıkıcı hayatıma devam etmek istiyorum.


Çocuklarını oyun parklarına götüren anneler, sarmaş dolaşan çiftler, yüzlerinde gereksiz tebessümle yürüyen insanlar hiç olmadığı kadar dikkatimi çekiyordu.“Bugün dışarısı normalden fazla canlı”diye düşünürken, karşı yoldan yürüyen yan komşumu görünce bir an duraksadım. O, 40-50 yaşlarında bekar bir kadındı ve kalabalıktan hiç hoşlanmaz hatta insanlarla konuşmaktan bile uzak dururdu.Taşındığım gün dışında onu görmemiştim. Onun bu kalabalık koyun sürüsünün arasında ne işi olabilirdi ki? Beni tanımayacağını düşünerek yoluma devam ediyordum ama o hiç beklemediğim bir şey yaparak beni gördüğü gibi yanıma yaklaştı. Yüzüne sahte bir gülücük takarak “Akane nasılsın?”dedi. Cevabımı bile almadan “ Buluşmaya geç kaldım, iyi günler” diyerek yanımdan ayrıldı.
“ Madem nasıl olduğumu önemsemiyorsun yolunu değiştirip neden nasıl olduğumu sormak için yanıma geliyorsun? “ demek istesemde söyleme cesaretinde bulunamadım. Nereye gittiğini merak ediyordum ve gözümle takip ediyordum. Birden arkasını döndü ve “ Evden çıkarken sizin evin içinde güçlü bir ışık gördüğüme eminim” dedi. Ona baktığımı anlamaması için ayakkabımı bağlama numarsını yaparken ki rezil oluşumun yanında ne dediğini de tam olarak anlamamıştım.
Eve doğru giderken ne dediğini anlamaya çalışıyordum. Sanırım evde bir ışık gördüğünü söylemişti.Öğlen bu saatte ne ışıı görebilirdi ki? Yoksa tamamıyla dediğini yanlış mı anladım? Fazla düşünmeye gerek yok nasılsa bir sokak sonra evime varmış olacağım.


Evim, mahalledeki en eski binalardan olsada kirası düşük ve tek başına yaşayan biri için yeterde artardı.Eve adımı attığımda kasvetli ve yoğun bir hava vardı. “Sanırım bu evi baştan aşşağı temizlemenin zamanı geldi.” diye düşünerek kafamı dağıtmaya çalışıyordum. Üstümü değiştirip işe koyuldum. İlk önce odam sonra salon ve mutfak. Son olarakta bir başka oda daha, bu odaya sadece temizlik için giriyordum çünkü bu odada beni iten bir şey, birinin odasıydı. Merdivenleri isteksizce çıkarken ayağımın altında gıcırdayan bir tahtanın sesiyle duraksadım. “ Bunu tamir ettikten sonrada o odayı temizleyebilirim “ diyerek elime bir çekiç ve birkaç vida aldım elime. Nedendir bilmiyorum ama ses çıkmasını istemiyordum ve çekici yavaş yavaş vidaya dokunduruyordum. Yarım saatlik cebelleşmeden sonra o odayı temizlemeliydim artık.


Her merdiven çıkarken artan yoğun hava beni gerdikçe geriyordu. Kapıyı açar açmaz gördüğüm karşısında içimde bir ürperti oluştu. Bu sahneyi bir kere daha görmüştüm, geride kalan elbiseler ve bir fotoğraf...
Bölüm 6: Zifiri Düşünceler

(click to show/hide) Böyle bir durumda ne düşünebileceğim, nasıl tepki vermem gerektiğini anlayamıyordum. Bedenimi hareket ettiremiyordum. Sanki kanım çekiliyor üstüne üstlük midemde hissettiğim kasılmalar ve iğrenç bir bulanma hissi dayanılmayacak bir hal alıyordu. Gözlerim kararmaya başladı “Lanet olsun!B...”

Neredeyim ben? Karanlık,üşüyorum...Kimim ben? Sırtım,sırtıma vuran ürpertici soğukluk tüm çıplak bedenime yayılıyor.Karanlık,üşüyorum... Yardım edin,korkuyorum!

Buda ne böyle? Sırtıma dokunan bu tatlı sıcaklık tüm ürpertiyi ve korku hissini bir anda yok eden bu dokunuş...Kimsin?Beni bu dipsiz karanlık kuyudan çıkaran,kimsin?

Gözlerimin içine bakıp tebessüm edişi, içimi sımsıcak ediyor...Sıcak,ağlıyorum...Ağlıyorum, beni o ürpertici yerden kurtaran, beni sarıp sarmalayan, içimi kıpırdatan güneşim için ağlıyorum... “Hoş geldin dünyaya, ben senin annenim. Izanami...senin ismin Izanami olsun, umarım beğenirsin.”

Kulağıma narince fısıldanan bu tatlı ses bana huzur vermişti. Ağlamayı kesip güneşimin,ANNEMİN ağzının içine bakarak ninni gibi gelen sözlerini dinlemek istiyordum.
Annemin arkasın da ürkek biri daha vardı, onda da sevgi ile bakan bakışlar vardı fakat anneminkinden farklıydı, sanki bir AY gibiydi.

.   .   .

Bulutların tüm gökyüzünü kapladığı bir gün...

Tedirgindim, içimde kötü bir his vardı. Evdeki sevimsiz kadın sözde bana bakıyordu.

Annem ve babam işe gitmişlerdi. Şimşek sesleri,korkuyorum...

“Yok olun bulutlar yok olun!” diyordum defalarca.Güneşimin artık gelip içimi ısıtmasını bekliyordum.

Cama vuran sert yağmur sesleri arasından kapı kilidinden çıkan ses işitildi. Bir anda yerimden sıçrayarak “Güneşim geldi,güneşim geldi” diyerek kapıya doğru koştum. Kapı aralandı ve görebildiğim tek şey ışığını kaybetmiş bir AY’dı. Anlamıştım, daha çok küçük olsam da anlamıştım. Güneş’im,ANNEM bu dünyadan gitmişti. Üşüyorum...

.   .   .


Güneşin yokluğundan beri bir hafta oldu. Tek umudum olan AY, karanlığa bürünmüştü.Beni ısıtan,yoluma ışık tutan kimse kalmamıştı artık. Buluttan nefret ediyorum, Işığımı söndüren her şeyden nefret ediyorum, üşüyorum...
.   .   .

“Buda ne? Yine rüyamda ağladım mı yani? Ah evet,öyle olmalı. Gördüklerim gerçek olamaz dı zaten her zaman ki gibi kalkıp okula gideceğim ve eskisi gibi hayatıma devam edeceğim”Yorgan su dökülmüş gibi sırılsıklamdı. Dağınık halini toparlamak için ayağa kalkmaya çalıştı ama başaramadı. Sol bacağı kanlar içindeydi. Ama onun için bacağı,gördüğü şey karşısında hiçbir şeydi.


“Ohhh! Hayır, hayır,hayır,hayır! Bu bir rüya,kesinlikle rüyaydı,değil mi? Rüya olmalı.Şimdi saatin zili çalıcak ve uyanacağım,evet evet kesinlikle öyle olmalı.”Uyanmak için birkaç defa kendine tokat attı.Rüya değildi...


Artık yağmur dışarıda değil,içinde yağıyor,hatta gözlerinden taşıyordu. Bacağını fotoğraflığın kırılmış cam parçası kesmişti.Bu bir aile fotoğrafıydı.Doğduğu gün çekilmiş olan bir aile fotoğrafı.Babasının ceketi de yanı başındaydı, o hiç üstünden çıkarmadığı rengi solmuş ve çatlamış deri ceketi.

“O lanet olası kadının söylediği ışık yoksa?”birkaç defa daha söylendikten sonra boş gözlerle fotoğrafa baka kalır. Karanlık içinde süzülen AY, artık yok olmuş, parktaki adam gibi o da bu karanlık dünyadan silinmişti.


DONUYORUM!YARDIM EDİN!
Bölüm 7: Cesaret
(click to show/hide)

Birinin dokunuşlarını hissediyorum, bacağıma dokunuyor ama neden rahatsız hissetmiyorum? Bu dokunuşlar çok yumuşak ama neredeyse bacağımı yakacak kadar sıcak.Yeter artık bu bir rüya olmalı, artık bana dokunacak hatta benimle konuşacak kimse kalmadı.Uyan artık!

Bu da kim?Uzun siyah saçları yüzünü kapatıyor.Bir hırsız mı?Saçmalama bir hırsız neden kanayan bacağımı sarsın ki? Belki insafa gelmiştir yardım ediyordur? Yoksa o...


"Bacağını oynatabiliyor musun?" Bana mı sesleniyor? "Hey!" Ne saçmalıyor bu? " Bir hırsız bana bacağımı oynatmamı mı söylüyor?" Ne söyledim ben, beni şuracıkta öldürecek.Kim olduğunu söyleyene kadar dediğini yapsa mıydım? Ama böyle eve giren sapıkların ne yapacağı be... Sapık mı dedim ben?Sapık ve uzun siyah saçlar, o...o kesinlikle..." SESİNİ KESİP BACAĞINI OYNATMAYA ÇALIŞSANA!" Bacağımı mı oynatmamı istiyor? Neden böyle bir şey istiyor ki? "Al işte, bacağımı oynattım neden bu kadar kızgınsın H..." "NEDEN Mİ? SENİN HALİNDEN HABERİN VAR MI?!" "Ne varmış halim de!" "ŞU BACAĞINA BİR BAK, CAM PARÇALARI ÜZERİNDE DANS MI EDİYORDUN HA?! BACAĞINI OYNATTIĞINA ŞÜKRETMELİSİN!" Neden bu kadar kızgın hala anlamıyorum.Yoksa Haru benim için endişelendi mi?

Harunun yüzünden terler boşalıyordu.Heryerde kanlı bezler vardı, kanamayı durdurmak için baya uğraşmış olmalı.

Ne kadar sinirli görünse de Harunun bana bağırması hiç gücüme gitmiyor.Bu sanki, sanki bir babanın çocuğuna bağırması gibi.
Elime Harunun teri mi damlıyor? Hayır, o kadar yakın değil bana, bu sanki gözyaşı...Neden ağlıyorum ki?Doğru ya, o yaşlı bunak artık... " Hey,tamam ağlama." "Hayır,ondan..." "ÜZGÜNÜM,artık ağlama." Benden özür mü diliyor?Neden benden özür diliyor ki,bana yardım etmeseydi belki... Ama artık önemi yok... "Babam,babam öldü değil mi?" "Baban mı?Burada senden başka kimse yoktu?" Yalan söylüyor, yüzünü çevirip gözüme bakmaktan çekiniyor, kesinlikle yalan söylüyor.Ayrıca onun burada ne işi var ki? "Sen buraya ned..." "Kalkma ayağa bacağın hala iyi değil, yine senle uğraşmak istemiyorum. Ben bir şeyler almaya gidiyorum" Uğraşmak istemediğini söylüyorsun bir de...

Bacağı kanıyor,acıyor olmalı ama benden saklamak için kendini zorladığını anlayabiliyorum. Benim yaramla ilgilenirken kendisi mi yaralandı yoksa? "Haru,bacağın." "Bacağım mı? Bu kan seni taşırken bulaştı, yaralanmadım." Yine yalan söylüyor.

1 saat sonra Haru elinde hep yediği ekmeğiyle geldi.Bu ekmeği çok seviyor olmalı. Ekmeği böldü ve bir yarısını bana verdi. " Haru nasıl?" " Yedikten sonra iyice dinlen nasılsa yarın okul yok.Ayrıca bir şeye olursa yan odadayım." " Ne yan odası?!" " Sana söylemeyi unuttum değil mi? Artık ben burada kalacağım" "NE?!"

kakashi:
bu abartı bi şekilde güzel olmuş ya hayal gücüne sağlık kardeşim :8:

gerçek yazarlar gibi ayrıntı eklemişsin bu daha hoş bi hava vermiş :8:

KaraKartal:
Hem ciziyorsun hem yaziyorsun. Olmaz boyle herseyi iyi yapacaksan cidden olmaz. Bizim onumuzu ac biraz hacı.. (Latifedir)

panres:
eee gerisi nerede ?   Ne güzel okuyordum pat yarım kaldı. Bekle şimdi yeni bölümü  :ihih: 

souleater:
Betimlemeler çok hoş :8: Bu hayalimde daha da iyi canlanmasını sağlıyor :8: Ve evet panres'e katılıyorum devamı nerde, çok kısa olmuş, hemencicik bitiverdi :ihih2:

Navigasyon

[0] Mesajlar

[#] Sonraki Sayfa

Tam sürüme git