Yine sıkıcı bir okul günü. Ichiro pencereden dışarıya baktı. Dışarıda güneşli bir hava vardı. Bu gün arkadaşlarıyla sinemaya gidecekti. Bu yüzden sabırsızlanıyordu. Başını tahtaya çevirip, tahtanın hemen üzerinde duran saate baktı. 15.49. "Bir dakika kaldı" dedi içinden. "Sadece bir dakika". Saatten çıkan tik tak sesleri zihnini ele geçirmiş gibiydi. Bütün dikatini ona vermişti. Zil sesini duyduğunda kendine geldi. İşte! Bir okul günü daha sona ermişti. Ve yarın cumartesiydi, yani okul yarım gün.
Ichiro'nun morali aniden düzelmişti. Leiko Sensei, "Derslerinize çalışmayı unutmayın çocuklar" diyerek sınıftan çıktı. Leiko Sensei, çok iyi bir öğretmendi, tabi o bişey anlatırken konuşmadığınız zaman. Eğer onun dersinde izinsiz konuşulursa, gerçekten de korkutucu olabiliyordu. Erkek öğrencilerin gerçekten de korktuğu bir kişiydi. Ama kızlara iyi davranıyordu, belki de o da kadın oldu içindi.
Ichiro, omzuna dokunan bir elle irkildi. Arkasını döndü, bu Montaro'ydu. Montaro, arkadaşlarına göre çok uzun boylu bir çocuktu. Sarı saçlara ve mavi gözlare sahip olan Montaro, Ichiro'nun en iyi arkadaşıydı. Montaro, daima gülümseyen bir çocuktu, bu çocuğun moralini hiç bir şey bozamazdı. "Hey Ichiro" dedi Montaro, "Bu akşam geliyorsun değil mi?"
Yüzünde yine garip bir gülümeme vardı. Ichiro ona bakarak "Montarooo" dedi. "Yüzündeki gülümseme beni korkutuyor". "Ha! Neden bahsediyor sen! Bu benim her zamanki halim". Ichiro başını başka bir tarafa çevirerek "Evet" dedi Montaro'nun duyamayacağı bir sesle. "Bu yüzden beni her zaman korkutuyorsun!". Montaro, Ichiro'nun ne dediğini anlayamamıştı. "Haa? Ağzında ne geveliyorsun sen öyle?"
"Hey siz! Siz yine mi tartışıyorsunuz! Tartışırsanız ne olacağını bilmiyormusunuz siz!"
Ichiro ve Montaro, sesi duyduklarında yutkundular. Bu sesi tanıyorlardı. Başlarını yavaşça sesin geldiği tarafa çevirdiler. İşte, kâbusları tam karşılarında duruyordu. Bu Amaya'ydı. Amaya, gerçekten korkutucu bir kızdı. Okuldaki tüm erkekler, ondan çekinirdi. Okulda, onun tarafından dövülmeyen tek kişi Ichiro'ydu. Ama Ichiro'da ondan korkuyordu. Amaya, kızıl saçlarıyla beraber gerçekten çok ürkütücü duruyordu. Gözlari alev saçıyor gibiydi. "Siz ikiniz!" dedi, Ichiro ve Montaro'ya bakarak. "Eğer tartışırsanız neler olacağını bilmiyormusunuz", Bunu söylerken yumruklarını gösteriyordu. Montaro ve Ichiro birbirilerine sarılarak "Biz.. Bizz. Biz tarışmıyorduk Amaya. Biz sadece sakalaşıyorduk" dedi Montaro. Ichiro kekeleyerek "E.. Evet.. Biz sadece şakalaşıyorduk" dedi. Amaya, gülümseyerek "Ah! Tamam o halde" dedi. "Bende sizin tartıştığınızı sanmıştım. Sizin gibi iki yakın arkadaşın tarışmasından nefret ederim" Yumruğunu göstererek "Eğer tartışırsanız..."
Miya, Amaya'nın sözünü keserek, "Amaya" dedi "Sanırım gitsek iyi olacak. Akşam için hazırlanmamız gerek". Miya, çok sessiz bir kızdı. Ve ayrıca çok ta utangaçtı. Bulunduğu ortamlarda, çok konuşamazdı. Konştuğun da da yüzü kızarmaya başlardı. Bu sebeple, bazen onun geldiğini anlamayorlardı. Yine öyle olmuştu. Amaya'yla beraber gelen Miya'yı, Ichiro da Montaro da fark edememişti.
Ichiro, Miya'ya bakarak "Ha! Miya, sen ne zaman geldin" dedi. Miya başını eğerek "Ben en başından beri buradaydım" dedi. "Ah! Öyle mi? Bunu fark edememiştim" dedi Ichiro. Amaya, korkutucu bakışlarını Ichiro'ya çevirdi, yumruğunu kaldırdı. "Ichiroo!" dedi sinirli bir ses tonuyla. "Sen bir aptalsın. Bir kızla nasıl konuşulacağını bilmiyorsun!" Yumruğunu hızlı bir şekilde Ichiroya savurdu. Ichiro yerinden oynayamıyordu. Ama herkesi şaşkına çeviren bir şey yaptı Amaya. Yumruğunu son anda durdurdu.
Arkadaşları bunu anlayamıyordu. Amaya, Ichiro hariç herkese rahatlıkla vurabiliyordu. Ichiro, korkudan kapattığı gözlerini açtı, hiç acı hissetmemişti, çok şaşırdı. Amaya ona bakarak "Tam bir aptalsın" dedi. Sonra yanındaki Miya'ya bakarak "Hadi Miya" dedi. "Gidelim". Ichiro ve Montaro rahatlamıştı. Montaro, Ichiro'ya bakarak "Bir an hiç gitmeyecek sandım" dedi. Amaya, sınıf kapısından çıkarken arkasına baktı. "Hey! İkinizden biri sakın geç kalmasın" dedi. "Biliyorsunuz, bekletilmeyi hiç sevmem". Ichiro ve Montaro yavaşça kafalarını salladı. Amaya, Ichiro'yu düşünerek, içinden "Tam bir aptal" dedi. "Yeteneğini hala fark etmemiş"
***
İchiro kolundaki saate baktı, geç kalmıştı. Sokaklardan koşarak ilerlemeye devam ediyordu. "Geç kaldım! Geç kaldım! Amaya bu sefer kesin beni öldürecek!". Birden yolun kenarındaki ormanlık alandan bir ses geldi. Ağaç dallarının kırılma sesi. Ichiro durdu. "Ha! Bu seste ne böyle?". Sesin geldiği yöne doğru ilerlemeye başladı. Ichironun gözleri, irice açıldı. Yerde bir kız yatıyordu. Yukarıya baktı. Ağaçların dalları kırılmıştı. Yukarıdan mı düştü? Ama ağacın tepesinde ne yapıyordu ki? Ağğhh! Ne diyorum ben!" Hemen kızın yanına geldi, yerde yatan kız çok güzeldi. Altın sarısı saçları, beyaz teni... Bu dünyadan olamayacak kadar güzeldi.
Ichiro, kıza iyice yaklaştı. Nefes almıyordu, ölmüş müydü? "Hayır, bu olamaz" dedi Ichiro. Etrafına baktı, yardım isteyebileceği kimse yoktu. Bu kızı kurtarmak istiyordu. "Ne yapmalıyım? Ne yapmalıyım?". Ichiro, elini kızın yanağına götürerek "Kim olduğunu bilmiyorum" dedi. "Ama ölmene izin veremem". Ichiro'nun elinde beyaz bir ışık oluştu. Beyaz ışık birden etrafı kapladı. Ichiro ne olduğunu anlayamamıştı, ışıktan dolayı birşey göremiyordu. Işık biraz da olsun etkisini yitirdiğinde, Ichiro etrafı görmeye başladı. Gördüğü anda da kendisini geriye doğru attı.
"Bu... Bu olamaz! İmkânsız!". Deminden yerde hareketsiz yatan kız, karşısında duruyordu. Etrafına çok güzel bir ışık saçıyordu ve kanatları... Bembeyaz, büyüleyici güzellikte kanatları vardı. Ichiro korkmuştu, hemen koşmaya başladı, aklındaki tek şey kaçmaktı. Buradan uzaklaşabildiği kadar uzaklaşmak istiyordu...