Kiraz Ağaci Vol.2
Bölüm 1 : Japonya'ya Doğru
10 Yaşımdan beri Japonya'ya ve Japonlara ilgi duymuşumdur. Hep onları incelemiş ve Japonca öğrenmeye çalışmışımdır. Anime ve mangaları çok severim. Hayalim ise bir gün Japonya'ya gitmek ve orada bir kiraz ağacı görmekti. Babam okulun ikinci döneminin başlarında bana bir haber verdi. Mart ayında Japonya'ya gidiorduk. Düşünülemiyecek kadar mutluydum, dünyadaki en mutlu insandım ben. Babama sormayı unutmuştum nedenini. Sorduğumda “Yurtdışı görevim var. 5 Yıl oradayız.” demişti. Babam polisti ve daha önce böyle bir göreve çıkmıştı. Japonya'ya gitmeyi çok istediğim için babam beni ve annemi de götürecekti. Aylar önceden valizimi hazılayıp bozuyordum. Bunu kaç kere tekrar ettim bilmiyorum bile. Arkadaşlarım benim için mutluydular ama onları unutmamamı bana söyleyip duruyorlardı. Ben ise onları asla unutmayacağımı biliyordum. Biletler ayarlanmış yolculuğa bir hafta kalmıştı. Çok heyecanlıydım. Babam uzun süren görüşmelerden sonra Kanagawa'da güzel küçük ve şirin bir ev tutmuştu. Japonya'ya gittiğimizde de o evi alacaktık. Günler çok zor geçiyordu ve bir hafta bir yıl gibi geçmişti. 14 Saat sürecek yolculuk başlamıştı ve benim sözlüğüm elimde hazırdı. Japonca'yı hemen hemen sökmüştüm ama bu güne kadar kullanmaya hiç fırsatım olmamıştı ne yazık ki. Önümde ki 14 saat Japonca bilgimi gözden geçirmek için yeterli görünüyordu. Japonya'nın Honşu adasının Kanto bölgesi'nin güneyinde yer alan merkezi Yokohama olan Kanagawa'ya gidiyorduk. Gece saat 01:00'da uçak kalkmıştı. Yarım saate uçaktaki tüm yolcular uyumuştular benim dışımda. O kadar heyecanlıydım ki gözlerim fal taşı gibi açık etrafa bakınıyor sözlüğe göz gezdiriyordum. Yoldayken sözlüğü elden geçirmiş hatta Japonya'yla ilgili kitaplar dergiler okudum. Manga bile bitirdim. Uçak Japoya'ya geldiğinde her yer ışıl ışıldı. Rengarenk bir şehirdi Tokyo. Tokyo'yu geçmiştik ve Yokohama'ya inmiştik. Uçak durduğu an eşyalarımı toparladım ve heycanla uçaktan fırladım. Valizimi alıp annemleri bekledim. Hemen havaalanının karşısında metro istasyonu vardı. İstasyondan metroya binerek Kanagawa'ya gidecektik. Evimize ulaştık ve cana yakın komşularımız saat 13:30 gibi bizi bekliyorlardı. Konuksever ve şirin komşularımızı annemle babam az çok anlıyorlardı ama ben ne olur ne olmaz tercüme diyordum konuşmaları. Yerleştik ve yorgun bir şekilde kendimi yatağa attım. Uyuyamadım ama bir süre sonra yorgunluk galip geldi. Tüm aile o gün sabah 08:00'e kadar uyumuştuk...
Bölüm 2 :Kiraz Ağacının Altında
O ilkbahar günü. Ben etrafı gezmeye çıkmıştım. Çiçekler açmış her yer renk renkti. Evimizin etrafı çok güzeldi yakınlarda bir kiraz ağacı, kiraz ağacının yanında da sığ ve küçük bir göl vardı. İşte o, kiraz ağacının altındaydı. Simsiyah saçları omzuna kadar uzanıyordu. Saçları güneşten parlıyor ve siyah gözleri etrafa derin bakışlarla bakıyordu. Yanına gitmeye çekindim. “Çekil git başımdan.” gibi bir cevaptan korkuyordum. İşte o gün başladı bizim hikayemiz...
Kiraz ağacının pembe kiraz çiçekleri kadar güzeldi. Kiraz ağacının yanında göle bakıyordu. Belliydi ki dikatini çekmişti. Yanına gitti gölün, nilüfer çiçeklerine bakıyordu ki ayağı kaydı. O an ne düşünüyordum bilmiyordum ama koştum ve onu tutmaya çalıştım. O kendini geri çekmişti ama ben göle düşmüştüm. Hatırlıyorum da gülüşü de çok güzeldi. Bana çok gülmüştü onu gülerken gördüğüm için kendimi iyi hissediyordum. Bu bana daha önce hiç olmamıştı. Adımı sordu “Mete” cevabını alınca çok şaşırmıştı. Bu normaldi Japonya'da bir Türkle karşılaşmak garip olmalıydı herhalde. Ben de ona adını sordum “Kurosaki Sakura” dedi. (Sakura kiraz ağacı demek) Yüzüm kızarmıştı bana güzel ve yumuşak sesiyle “İyi misin? Kıpkırmızı olmuşsun.” dedi. Ben de “Şee-y göle düştüğümdendir.” dedim utangaç bir ses tonuyla. Kiraz ağacına doğru yürüdü sonra. Önce bana baktı sonrada oturdu kiraz ağacının altına. “Hadi gel de sohbet edelim biraz.” deyince hem utanmış hem de çok mutlu olmuştum ama bunu belli etmemeliydim ve “Olur ama fazla duramam annem merak eder.” dedim. 15 Yaşındaki bir çocuğun bunu söylemesi garip kaçtı tabii. Yanına gittim ve sohbet etmeye başladık. Onunla konuşurken rahatladım sanki hala arkadaşlarımlaydım. Aynı okulda okuyormuşuz ve Türkiye'ye hep ilgi duymuş. (Bir gün beraber gideceğiz.) Orta halli bir ailenin kızıymış. Bir erkek kadeşi varmış, 10 yaşındaymış kardeşi. Ben fazla duramam dememe rağmen iki buçuk saat konuşmuştuk. Annem eve dönünce bana çok kızdı tabii bir de üstüm ıslaktı. Okulun başlamasına az kalmıştı ama yine her gün o kiraz ağacının altında buluştuk hatta bir keresinde kardeşini de getirdi. Kardeşi de onun gibi çok iyi biriydi. O da çok şaşırdı benim Türk olduğumu duyunca. Böylece günler geçmişti ve yarın okullar açılacaktı. Acaba hangi sınıflarda olacaktık? Okul yolunu tam olarak bilmiyordum ve Sakura'da bana beraber gitmeyi teklif etmişti. Ben de “Tabii olur.” demiştim.
O sabah gelmişti, yol ayrımında Sakura'yı bekliyordum. Çok uzun sürmeyen bekleyişim sonlanmış okulun yolunu tutmuştuk Sakura'yla beraber. Tüm yol boyunca konuştuk, Sakura bana okulu anlattı ve “Aynı sınıfa gidiyor olsak çok güzel olur.” dediği an artık hem arkadaşım hem de aşkım olmuştu. Bu kesindi o da benim için ikisinden birini düşünüyordu ama hangisini? Okul yolu çok uzun sürmemişti aslında ama keşke daha uzun sürseydi daha dinleyebilirdim onu. Okula geldiğimizde Sakura'nın yüzü asılmıştı. “Ne oldu?” dedim. “Aynı sınıfa düşmemişiz.” dedi bana. Bende listeyi gözden geçirdikten sonra “Sınıflarımız arasında sadece bir sınıf var tenefüslerde ve öğlen yemeğinde görüşürüz. Hem kiraz ağacı ne güne duruyor?” demiştim kendimden emin bir şekilde. Yine yüzünde bir tebessüm oluşmuştu. Bu benide mutlu ediyordu bir süre birbirimize baktık ve sonra sınıflarımıza gittik. İkimizin sınıfları da üçüncü kattaydı. O 1-1 ben ise 1-3 sınıflarındaydık. (1 ilkokul bir demek değil, lise bir demek.) Kendimi sınıfa tanıtıyordum. Tüm gözler üzerimdeydi çünkü tek Türk bendim ve bu normal bir olay değildi. Çok değişik hissettim. Biraz utanç biraz da sevinç hissetmiştim. Çünkü bana ilgi göstermeleri hoşuma gitmişti. Daha ilk derste Tai iyi arkadaşım olmuştu. Tenefüs geldi ve Sakura'ya verdiğim sözü unutmuştum. Bunun nedeni de sınıf arkadaşlarımdı. Böylece öğle yemeğine kadar aklıma gelmeyen Sakura öğle yemeğinde aklıma gelmişti ve çok geçti. Yanına gittim ve benimle oturmayı reddetti. Tüm tenefüsler boyunca sınıf kapısının önünde beni beklemiş ama ben onu görmemiştim. Haklıydı bana küsmekte. Onun gönlünü almalıydım. Tüm gün benimle hiç konuşmadı. O gün kiraz ağacının altına gideceğini biliyordum ve yanına gittim. Oradaydı ve ona direk “Bu kiraz ağacı üzerine yemin ederim.” dedim. “Ne için?” dedi. Bende “Sana verdiğim sözleri tutacağıma.” dedim ve o da beni affetti...
Okulun ikinci günü beraberdik. Bu böyle gitti ve bir süre sonra hem onun hem benim arkadaşlarımız sitem edip bizi hep yalnız bırakıyorsunuz diyip durdukları için hep beraber takılmaya karar verdik. Bu bizim baş başa kalmamızı engellemedi, yine her gün kiraz ağacının altında buluştuk. Yine eğlendik, yine güldük hem başbaşayken hem hep beraberken. Bir hafta sonra okulda bir yakın dövüş ve savunma sporları yarşması olacak kazanan çift turnuvaya katılacaktı. Ben de en iyi arkadaşım Donokoro Tai'yle katılacaktım. Okulun erkekler futbol takımının yıldızı olan Tai benim için antremanlara bir süreliğine ara verdi ve çalışmaya başladık. Bazen Sakura ve Lily (Tai'nin hoşlandığı kız) de bizimle çalışmalara katıldılar.Uzun süren sıkı çalışmaların sonunda yarışma günü geldi ama Tai hastalanmıştı bende yarışmaya tek başıma katılmak zorunda kaldım. Karşımda iki güçlü rakip vardı ve tek başıma onlarla mücadele edemedim. Sakura acı çekmeme dayanamamıştı sahneye atladı ve bana yardım etti maalesef diskalifiye olmuştuk ama aramızdaki bağ daha da güçlenmişti...
Bölüm 3: Kalbim Küt Küt Atıyor (Bu bölüm Sakura'nın ağzından anlatılmıştır.)
Onu o gün kiraz ağacının orada gördüğümden beri kalbimin attığını hissediyorum. O açık kahverengi saçları ve ela gözleri, o tatlı gülümsemesi hep aklımda. Yarışmadan sonra da bu deva etti ama artık daha güçlü atıyordu kalbim. Aramızdaki bağın güçlendiğini hissedebiliyorum. Ondan hoşlanıyorum ama ona nasıl açılacağım bilmiyorum. Bu gün hafta sonu ve Mete'yle buluşmaya gideceğim. Kiraz ağacının altında beni bekliyor olmalı. Orada işte tam kiraz ağacının altında. Sözünü tutuyor, aslında sözünü tutmadığında ona kızamamıştım sadece bana değer veriyor mu diye tedirgin olmuştum, boşunaymış. Bir ay kadar sonra sömestır tatiline giriyoruz ve okul bir kayak gezisi düzenleyecek ama Mete gelebilir mi bilmiyorum umarım gelebilir. O gelmezse onu yalnız bırakamam kiraz ağacının altında karlarla birlikte. Bu aralar okulda bir şeyler saklıyorar benden ama ne bilmiyorum. İçimde bir his var ama bu his sanki bir planları armış gibi hissetmemi sağlıyor...
Bu gün 21 Aralık. Bu sabah Mete beni aradı ve hasta olduğunu sabah beraber yürüyemeyeceğimiz için üzgün olduğunu söyledi. Okula gittiğimde kimsecikler yoktu. Derse biraz geçkalmıştım. Sınıfa girer girmez konfetiler, alkışlar, bağrışlar ve Mete vardı. Tam karşımda bana gülümseyerek “İyi ki varsın Sakura.” demişti. O an bir sürü arkadaşım vardı ama ben sadece onu görüyordum. Nasıl gelmişti? Dersten nasıl çıkmıştı? Bunları benim için yapmıştı o, herşeyi o yapmıştı. Pasta bile vardı ve hediye zamanı geldiğinde bana “Sana layık olmasada...” diyerek kiraz çiçekli bir broş verdi, gerçekten çok güzeldi ve o an taktım. Çok mutluydum bana verdiği hediye aslında beni düşünmesiydi...
Bölüm 4: Umarım Mutludur (Bu bölüm Mete'nin ağzından anlatılmaktadır.)
Umarım doğumgününü beğenmiştir...
Kayak gezisi yaklaşıyordu ve ben hala izin alamamıştım. Anneme herkesin gittiğini söyledim ve en sonunda izin aldım. Yarın karneler verilecekti dersleri iyiydi ama yinede bir heycan kaplamıştı içimi. Karneleri aldık ve yarın gideceğimiz kayak gezisi için herkes hazırlanmaya gitti. Ben yine Sakura'yla yürümüştüm eve kadar, broşunu hala takıyordu bu beni önemsediği anlamına mı gelir?...
Çantama herşeyimi doldurdum. Kitaplarım, kayak dergilerim, Japonca sözlüğüm (Tamam Japoncam iyi ama biraz yardıma gerek duymuyor değilim.) kıyafetlerim ve bilgisayarım. Gezi bir hafta sürecekti ve erkeklerin, kızların hatta öğretmenlerin bile çok şık olacağından emindim...
Dağa çıkıyorduk ve bazısı kusuyor bazısı müzik dinliyor bazısı ise kitap okuyordu ben Tai'yle oturmuş konuşuyor ve bir yandan da Lily'le oturan Sakura'ya bakıyordum. Dağa çıkmıştık bile herkesin içinde bir heyecan vardı. Otele yerleştik her odada dörder kişi kalıyorduk Ben, Tai, Koichi ve Mou. Dört erkek tüm gece konuşup eğlendik espiriler, gülmeler ve hatta dertler bile vardı. Dört arkadaş bir gecede çok yakınlaşmıştık. Daha önce Uludağ'da kayak yaptığım için diğerlerinden daha tecrübeliydim. Sabah olduğunda Sakura kayak ayakkabılarını bir türlü giyememişti. Onu öyle görmeye dayanamadım ve yardım ettim daha “Uğraştım ama çok zor.” diyemeden “Bitti, hadi kayağını da al.” demiştim. Sakura gülümsedi ve “Senin kayağın nerede?” demişti. Ben arkamı döndüm ve ayakkabıları giydim. Kayağımı da seçerek işimin bittiğini söylediğimde Sakura üçbasamaklı merdiveni inememişti. En beceriksizimiz Mou ise yuvarlanarak inmişti merdivenleri. Tai, Lily'e yardım etmeye çakışırken bir yandan da kendini rezil etmemeye çalışıyordu. Tam düşecektiki Lily onun elini tuttu, sonuç olarak beraber düştüler ama Tai çok mutlu olmuştu. Aslında futbol takımının yıldız oyuncusu ve havalı biri olmasına rağmen Lily'ye bir türlü açılamıyor. Bir gün Tai yerine Lily'e Tai'nin onu sevdiğini söylemek zorunda kalabilirim...
Kaymaya başlamıştık. Herkes düşüyordu, bir tek ben ayakta kayabiliyordum Tai'yi de gaza getirip zirveden kaymaya zorladım ve aşağı inerken bana bağırıyordu ama Lily, Tai'nin cesaretie hayran kalmamış değildi. İkinci günde de çok kayabilen yoktu ama Sakura hemen hemen öğrenmişti kaymayı. Tabii hala diğerleri kayamıyordu. Lily ise Tai'nin kayarken kırdığı bacağıyla ilgieniyor, Tai ise bana hem kızıyor hem de teşekkür ediyordu. Mou cesurluğunu gösterdi bize ve zirveden indi tabii yuvarlanarak. Üçüncü gün Sakura cesaretini topladı ve tepeden kaymaya karar verdi. Ben yardım etmek istedim ama “Tek başıma kayacağım.” dedi bana. Çok güzel kayıyordu ama pistin sonlarında duramadı, insanlara çarpmamak için kendini kenara atti ve filelerden pistin dışına düştü. Hemen peşinden gittim. Aşağı yuvarlanmıştı O'nu bulduğumda baygındı. O'nu sırtıma aldım ve yukarı taşıdım. Taşırken sayıklıyordu. “Mete seni bir daha görebilecek miyim? Meteyi seviyorum ama ona söyleme Mou”...diye sayıklıyordu. Yüzüm kızarmıştı ve çok mutlu olmuştum ama bunları duyduğumu bilmemeliydi. Mou'yla konuştum ve sanki o çıkarmış gibi davrandık. Lily bunu bilmiyordu ve bunu Sakura'yla konuşmamıştı. Dağdan döndük ve sevgililer günü yaklaşıordu ve her tarafta çikolatalar vardı. Ben de Sakura'ya çikolata yapmaya karar verdim ama bunu kiraz ağacının altında vermek istiyordum. Sevgililer günü gelmişti ve o sabah yine Sakura'yla okula yürüdük. Lily ve Tai birbirlerine çikolata verdiler ve dağ konusu açıldı. Lily “Mete seni kurtardı.” dedi ve herşey karıştı. Sakura çok utandı ve kaçtı. Ben de onun arkasından gittim. Tam kiraz ağacının altında onu tuttum ve bir kiraz çiçeği aldım, saçına taktım. Çikolatayı ona uzattım ve “Bu çiçek kadar güzelsin. Seni seviyorum Sakura.” dedim utanarak. O da bana çikolata yapmış. Bana uzattı ve “Ben—de seni s-seviyorumm.” dedi. Çok utanmıştı belliydi. O gün kiraz ağacının altında oturduk ve akşama kadar konuştuk. Bir yandan da beyaz karları izledik artık çok mutluydum...
Aradan iki ay geçmişti ve okullar kapanıyordu. Sakura'yla geçireceğim bir yazı hayal etmek bile güzeldi. Babam bu sıralar biraz garip davranıyor gününü bilgisayar başında geçiriyordu. Anne ise yüzünde hep bir üzüntü ve mutsuzlukla dolaşıyordu. Ben bunları düşünürken okulun son günü bitmek üzereydi. Karnelerimizi aldık ve lise birinci sınıftan mezun olduk. Sakura hemen yanıma geldi ve beraber eve yürük. Yolda tüm yazımızı planlamıştık ama daha eve varmadan annemle babam bizi bekliyorlardı valizler vardı ellerinde. Korkmuş bakışlarım vardı. Korktuğum olmuştu babam “Türkiye'ye gitmeliyiz.” demişti. Ben “Neden?” dediğmde babam biraz da üzgüncesine “Deden hastalanmış. Ölme tehlikesi altındaymış.” “Gitmeliyiz.” diye bitirmişti cümlesini. Kaçmak istedim, Sakura'ya baktım ve “Özür dilerim...” diyebilmiştim sadece ama ona bir sözüm vardı. “Bir gün yine yanında olacağım.””Söz veriyorum.” demiştim. Oysa bana “Görüşürüz.” dedi hafifçe gülümseyerek...
Tüm yol boyunca onu düşünmüştüm. Acaba bir daha görüşebilecek miydik? Bir daha Japonya'ya geri dönebilecek miydim? Türkiye'ye vardığımızda dedem hastanedeydi. Yanına giderken etrafıma baktım. Her şey yabancılaşmıştı, sanki buraya ilk defa geliyordum. Dedemin yanına gittiğimizde herkes oradaydı. Teyzem, eniştem, anneannem... Dedem ölmek üzereydi. Gerçekten çok üzgündüm, gerçekten. Bir ay sonra dedem öldü ve cenazesinde herkes ağlıyordu...
Bir yıl geçmişti. Bir ilkbahar günüydü ve her yer renk renkti. Uçaktan indim ve metroyla yolculuğum bittiğinde kiraz ağacı her zamanki güzelliğini koruyordu altında oturan Sakura gibi...
-SON-
Hikayem sonlanmıştır ancak Vol.2 de hikayem braz hatta bayağı bir değişecektir. Misal: Bölüm 1 Kiraz Ağacının altındayken Japonya'ya doğru oldu bunun gib bölüm eklemeleri ve takviyeler olabilir.
(http://c1302.hizliresim.com/16/b/jzdpp.jpg)